Bu yıl 25 incisini 24 Şubat 2 Mart tarihleri arasında kutladığımız Vergi Haftası etkinliklerinde her yıl olduğu gibi Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğüne bağlı Çocuk Bakımevindeki çocuklarımız ile huzurevinde bulunan yaşlılarımıza ziyaretler gerçekleştirmiştik. 18-24 Mart tarihleri arasında kutlanan Yaşlılara Saygı Haftası’nda ise huzurevinden yaşlılarımız ile Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü yöneticileri Defterdarlığımıza iadeyi ziyarette bulundular. Yaşlılarımız bu ziyaretlerinde Defterdarımızdan bir talepleri oldu. Daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da Defterdarlığımız Türk Sanat ve Türk Halk Müziği Korusu’nun yaşlılarımıza konser vermesini Defterdarımız Sayın Erol Pişkin’den talep ettiler. Defterdarımız yaşlılarımızın bu talebini büyük onur duyarak kabul etti.
Defterdarlığımızın Türk Sanat ve Türk Halk Müziği Korusu, Şef Öke.. yönetiminde ve saz üstatlarının eşliğinde konserlerini vermektedirler. Arkadaşlarımız bizlerden hiçbir yardım ve destek görmeden büyük bir fedakarlık göstererek bu koronun oluşmasını gerçekleştirmişler. Yıllardır vergi haftalarında özveriyle çalışmalarını sürdürüp konserlerini vermekte ve kutladığımız vergi haftası etkinliklerine müziğin rengini de katmaktadırlar.
İdarece belirlenen konser saatinde Defterdarımızın öncülüğünde, Defterdarlığımız birim amirleri ve birkaç çalışanımızla huzurevindeki konser verilecek salona gittik. Yaşlılarımıza karanfiller götürdük. (Karanfilleri yaşlılarımıza hediye ederken ellerini öpmeye çalıştık. Bayan yaşlılarımız el öptürme konusunda biz erkeklere biraz mesafeli davransalar da bayan arkadaşlarımıza oldukça samimi davrandılar. Erkekler de bize veya bayan arkadaşlarımıza karşı bir çekingenlik yoktu.) Bizleri oldukça sıcak karşıladılar. Huzurevinde yaşlılarımıza hizmet eden görevlilerimiz de oradaydı. Sevgi ve sabır dolu oldukları her hallerinden belliydi. Bazı özel bakım gereken yaşlılarımızı nasıl bir sevgi ile konser salonuna getirdiklerini büyük bir saygıyla izledim.
Buluşma faslı bitti. Konser başladı, arkadaşlarımız ardı ardına şarkılarını, türkülerini söylediler. Yaşlılarımız bazısında hüzünlendi, bazılarında eğlendiler, bazılarına ise eşlik ettiler. Bizlerle, huzurevi çalışanları ile birlikte kalkıp oynadılar, eğlendiler. İster koro olarak seslendirilen, ister koromuz elemanlarınca solo seslendirilen her şarkı veya türkü başlamadan ve bitiminde coşkuyla alkışladılar. Ama, en coşkulu oldukları an kendi evlatları saydıkları Huzurevi Müdürü’nün türkü söylemesi için anons edildiği ve türküsünü söylediği zamanda yaşandı.
Konser bitiminde konserin anısına Huzurevi Müdürü Defterdarımıza plaket verdi. Plaket töreninde Defterdarımızın yaptığı konuşmada oldukça duygulu olduğu gözlendi. Hayatında aldığı en anlamlı ödüllerden bir olduğunu ifade etti.
Sosyal Hizmetler İl Müdürü de bizlerle birlikteydi. Konserin birinci bölümünü dinledikten sonra izinli olduğu ve başka bir programı olduğu için bizlerden izin isteyerek erken ayrıldı. Müdür Bey ayrılırken yaşlı annelerimizin, babalarımızın ellerini öperek yanlarından ayrıldı; yaşlılarımızın yanlarına giderken bir anne, bir baba kızgınlığıyla nereye gittiğini sorguladılar, duymadım Müdür Bey’in cevabını ancak yaşlılarımız aldıkları cevaplardan tatmin olacaklar ki sevgi ile yüzüne baktılar, gitmesini onayladılar, dua ile sırtını sıvazlayarak yolcu ettiler.
Kıskandım Müdür Bey’i, ne kadar çok anası, ne kadar çok babası vardı? Burada çalıştığı sürede de hiç anasız, hiç babasız kalmayacaktı.
Ama aynı zamanda da üzüldüm de Müdür Bey için. Ne kadar çok ana, ne kadar çok baba kaybedecekti? Bizlerin hayatta bir kez yaşayacağı acıyı acaba hayatında kaç kez yaşayacaktı?
O saygı dolu müdürleri de,
O sevgi dolu yaşlılarımızı da,
O işini severek yapan çalışanları da,
Orada bir araya getiren bir organizasyon vardı.
Devlet.
Devletin sosyal devlet anlayışındaki organizasyonları olmasa belki bu gün onlarca annesi, babası olan müdürler o annelerden, o babalardan hiç birisi ile karşılaşmayacaktı; belki o müdürü kendi oğulları gibi seven onlarca anne, baba ise evlatları saydıkları o müdürlerle hiç karşılaşmayacaktı.
Elbette ki örf, adet ve törelerimize göre; dedelerimizin, ninelerimizin, bin bir çilelerle bizi doğurup büyüten analarımızın, babalarımızın yerleri evlerimizin baş köşesi olmalı. Ailelerimizin temel direği büyüklerimiz, gerek aile içinde gerekse toplumsal yaşamda saygı, sevgi ve şefkat görmeliler. Onların görgü, bilgi deneyimlerinden son anlarına kadar yararlanılmalıdır. Ama bu ne yazık ki her insan için mümkün olmuyor. Ne kadar sağlıklı olursan ol, ne kadar mal, mülk, evlat, torun biriktirirsen biriktir. Bir gün hepsi yok olabiliyor. İşte o gün yukarıda anlattığım devletin organizasyonları bu her şeyi kaybetmiş insanlara destek oluyor, onlara yeni bir hayat sunuyor. Tabii ki burada yine sözü vergiye getireceğim. Mükelleflerimizin ödedikleri vergiler olmasa, ne o bina, ne o müdürler, ne o çalışanlar, ne yılda bir gün yaşlılarımızı hatırlayan bizler, hiç ama hiç birimiz bir şey yapamayız.
Mükelleflerimize ödedikleri vergiler için teşekkürlerimi sunarken tüm yaşlılarımızın ellerinden öper, geri kalan hayatlarını sağlık ve mutluluk içerinde geçirmelerini dilerim.