6292 SAYILI KANUNUN 12 NCİ MADDESİ KAPSAMINDA
HAZİNEYE AİT TARIM ARAZİLERİNİN SATIŞINDA
BELİRLENEN AMAÇ, HEDEF VE UYGULAMADA
KARŞILAŞILAŞILACAK SORUNLAR İLE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
BARIŞ TOPTAŞ
ARALIK 2014
I.GİRİŞ
Günümüzde ülkelerin güçlü devlet olmasının asıl kaynağı olan güçlü bir ekonomiye bir sahip olması ve bunu sürdürebilir hale getirebilmesi, tüm kaynakların etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılmasına bağlıdır.Bilim ve teknoloji alanındaki yaşanan gelişmeler ışığında, içinde bulunduğumuz bilgi çağında, etkin kullanmamız gereken kaynaklardan birisi de Hazineye ait taşınmazlardır. Hazineye ait taşınmazların ekonomik, sosyal ve toplumun gereksinmelerine yönelik hedefleri göz önünde bulundurarak rasyonel bir şekilde değerlendirilmesi ve ekonomiye kısa, orta ve uzun dönemli olarak kazandırılması büyük önem arz etmektedir. Özellikle son yıllarda Hazine taşınmaz mallarının ekonomiye kazandırılmasına yönelik yapılan taşınmaz satışı, kiraya verilmesi, irtifak hakkı tesis edilmesi, trampa edilmesi, bedelli/bedelsiz olarak gerçek/tüzel kişilere devredilmesi, yatırım ve istihdamın teşviki amacıyla tahsisi, 2/B kapsamında kalan taşınmazlar ile mülkiyeti Hazineye ait tarım arazilerinin hak sahiplerine satışı vb. çalışmalar, ülkemiz ekonomisinin gelişmesine her anlamda ciddi katkılar sunmuştur.
Bu bağlamda, ülkemiz ekonomisi için vazgeçilemez bir kaynak olan tarım arazileri tarih boyunca en çok tarımsal faaliyetlerde kullanılmış olup, her zaman hızla artan istihdam, beslenme ve barınma gibi sorunların yaşandığı alanlar olmuşlardır. Günümüzde toplumsal ihtiyaç ve gereksinimlere paralel olarak tarımsal üretimi artırmaya yönelik sosyo-ekonomik düzenlemeler yapılmış, bu kapsamda teşvikler verilmiştir. Yapılan son düzenlemelerden biri olan, 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun 12 nci maddesi kapsamında Hazineye ait tarım arazileri ile bu araziler üzerindeki tarımsal amaçlı yapılar ve konutların hissedarlarına, kiracılarına ve kullanıcılarına ödeme esnasında belirli kolaylıklar sağlanarak satılması, tarımsal üretime katkı sağlanması amaçlanmaktadır.
19/02/1995 tarihinde yürürlüğe giren 4070 sayılı Kanun kapsamında yapılan tarım arazileri satışının amaçlanan ve hedeflenen düzeyde gerçekleşmemesi, Hazine
taşınmazlarının istenildiği gibi ekonomiye kazandırılmasının önündeki en büyük engellerin uygulamada yaşanan sorunlar olduğunu ortaya koymaktadır. Özellikle Kanunun çıkış noktasında yaşanacak sorunların tespit edilememesi, sonraki aşamalarda sıkça yapılan mevzuat değişiklerinin de yaşanan sorunlara gerçek nitelikte cevap verememesi Kanunda koyulan amaç ve istenilen hedeflere ulaşılamamasındaki en büyük etken olmuştur.
Bütün bunların ışığında, 2015 Yılı Bütçesinde Hazineye ait tarım arazilerinin satışından 50.000,000 TL gelir hedeflenmesi1, 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun 12 nci maddesi kapsamında Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esasları düzenleyen 355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin uygulama esnasında yaşanacak bazı sorunlara cevap verecek nitelikte olmaması benzeri sorunların yaşanacağının göstergesi niteliğindedir. Maliye Bakanlığınca (Milli Emlak Genel Müdürlüğü) Kanunun yürürlüğe girdiği 28/04/2012 tarihinden bu yana satış talimatının halen verilmemesinin altında yatan en temel sebeplerden biri de mevcut düzenlemelerin yetersizliği ve satış aşamasında yaşanacak sorun ve aksaklıkların çözümlemesinde ciddi hukuki sıkıntılar yaşanacağının öngörülmesidir.2 Henüz satış talimatının verilmemiş olmaması, konunun irdelenmesi, uygulama esnasında yaşanacak sorunların tespiti ve çözümünde gerekli düzenlemelerin yapılabilmesi tarım arazilerinin satışında amaçlanan ve istenilen hedeflere ulaşılması yönünde büyük bir fırsattır.
1 2015 Yılı Bütçe Kanunu S.88
2 İl Sistem Sorumluları Eğitimi, Antalya, 17-21 Aralık 2014
Bu kapsamda, 19/4/2012 tarihli ve 6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun ve Kanunun 12 nci maddesi ile 14 üncü maddesinin altıncı fıkrasına dayanılarak hazırlanan, Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin usul ve esaslarını düzenleyen 355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliği hükümleri incelenerek, uygulama esnasında yaşanacak sorunların tespiti ve çözümü üzerine değerlendirmeler yapılmış ve önerilerde bulunulmuştur.
II. 6292 SAYILI KANUN ve 355 SIRA SAYILI MİLLİ EMLAK GENEL TEBLİĞİ İNCELEMESİ, TESPİT EDİLEN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
6292 sayılı Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Hazineye ait tarım arazilerinin satışına ilişkin işlemler” başlıklı 12 nci maddesinin 1 nci fıkrası,
“Hazineye ait tarım arazilerinin; 31/12/2011 tarihi itibarıyla en az üç yıldan beri tarımsal amaçla kiralayan, kira sözleşmesi halen devam eden kiracıları veya bu arazileri aynı süreyle tarımsal amaçla kullanan ve kullanımlarının halen devam ettiği idarece belirlenen kullanıcıları ya da paydaşlarından; bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içerisinde bu arazileri bedeli karşılığında doğrudan satın almak için idareye başvuran ve idarece bu maddede belirtilen şekilde tespit ve tebliğ edilen satış bedelini itiraz etmeksizin kabul edenler bu maddeye göre hak sahibi sayılır.” şeklinde,
355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin “Hak sahibi olabilme koşulları ve başvuru süresi” başlıklı 5 nci maddesi 1 nci fıkrasının (a) bendi,
“Bu taşınmazların kiracılarının 31/12/2011 tarihi itibarıyla en az üç yıldan beri taşınmazı kiralamış olmaları ve halen kira sözleşmesinin devam ediyor olması, kullanıcılarının ise bu taşınmazları 31/12/2011 tarihi itibarıyla en az üç yıldan beri tarımsal amaçlı kullanıyor olmaları ve kullanımlarının halen devam ettiğinin İdarece belirlenmiş olması ya da bu taşınmazların kullanım ve süre şartlarına tabi olunmaksızın paydaşı olunması,” (b) bendi “ Kanunun yürürlüğe girdiği 26/4/2012 tarihinden itibaren iki yıl içerisinde bu taşınmazları Kanun hükümlerine göre doğrudan satın almak için İdareye başvurulmuş olması,” şeklinde düzenlenmiştir.
Söz konusu Kanunun 26/04/2012 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe girmesi bu kapsamda son başvuru süresinin de 6527 sayılı Kanunun Geçici 2 nci maddesinin 5 nci fıkrası gereğince 27/04/2015 tarihine uzatılması nedeniyle, Kanun ve Tebliğde anılan “iki yıl içerisinde” ibaresinin “üç yıl” olarak düzeltilmesi gerekmektedir.
Kanun kapsamında hak sahipliğinin sağlanması için kiralamanın devam ediyor ve kullanımın halen devam ettiğinin İdarece belirlenmesi gerektiği belirtilmiştir. Ancak 31/12/2011 tarihinden önce en az 3 yıl kullanım şartı ile günümüze kadar geçen
(31/12/2014) ve halen satış tarihine kadar geçen süre dikkate alındığında, taşınmazın üzerinde yapılacak tespit çalışması sonucunda geriye dönük en az 6 yıllık bir kullanımın tespit edilmesi gerekmektedir.
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte başvuru dilekçesini veren ve taşınmazın kullanıcısı olan hak sahibinin, başvuru tarihi itibari ile hak sahipliği, taşınmazın kullanımını bu tarihten sonra bırakması ve bununda İdarece tespiti durumunda sona ermektedir. Oysa ki hak sahibi olan vatandaş yasal süre içerisinde başvurusunu yapmış olmasına karşın çeşitli sebeplerden dolayı taşınmazın kullanımı bırakması durumunda mağdur duruma düşecek, taşınmazın Kanun kapsamında satışı da mümkün olmayacaktır. “kiralamanın ve kullanımın halen devam ettiği” ibarelerinin “başvuru tarihi itibari ile devam ettiği” şeklinde düzenlenmesi, taşınmazın satış sürecinin uzamasından kaynaklanacak mağduriyetlerinde önüne geçecektir.
6292 sayılı Kanunun 12 nci maddesi 3 ncü fıkrası,
“Kamu hizmetine tahsis edilmiş veya fiilen bu amaçla kullanılanlar, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte geçerli olan belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalan yerler, belediye ve mücavir alan sınırları dışında olmakla birlikte kamu kurum ve kuruluşlarının hazırladıkları planlarda tarım dışı kullanıma ayrılmış alanlar, denizlerde kıyı kenar çizgisine beş bin metre, tabii ve suni göllerde kıyı kenar çizgisine beş yüz metreden az mesafede bulunan alanlar ile içme suyu amaçlı barajların mutlak ve kısa mesafeli koruma alanları içinde kalan yerler, satış tarihi itibarıyla arazi toplulaştırılması yapılacak yerler, özel kanunları kapsamında kalan ve özel kanunlarına göre değerlendirilmesi gerekenler ile diğer sebeplerle satılamayacağı Maliye Bakanlığınca belirlenecek Hazineye ait tarım arazileri bu madde kapsamında hak sahiplerine satılmaz. Hazineye ait tarım arazilerinden kadastrosu yapılmayan yerler kadastrosu yapıldıktan, tescil harici olanlar ise Hazine adına tapuya tescil edildikten sonra bu maddeye göre değerlendirilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
6292 sayılı Kanunun 14 ncü maddesi 4 ncü fıkrası,
“4070 sayılı Kanunun 5, 6 ve 7 nci maddelerine göre süresi içerisinde idareye başvuruda bulunanlardan hak sahibi olduğu anlaşılanlar, bu Kanunun 12 nci maddesine göre hak sahibi sayılır ve işlemleri aynı maddeye göre sonuçlandırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin 13 ncü maddesi 10 ncu fıkrası,
“Mülga 16/2/1995 tarihli ve 4070 sayılı Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanunun 5 inci, 6 ncı ve 7 nci maddelerine göre süresi içerisinde İdareye başvuruda bulunanlardan halen hak sahipliği şartlarını taşıyanlar Kanunun 12 nci maddesine göre hak sahibi sayılır ve Kanunda yer alan satış bedeli ve ödeme koşullarından taşınmazın varsa imar planında tarımsal kullanım dışındaki amaçlara ayrılmaması ve fiilen tarımsal amaçlı olarak kullanılıyor olması şartıyla aynen yararlanır. Kanunun 12 nci maddesinin yedinci fıkrasında başvuru tarihi itibarıyla son beş yıl için tahsil edilen ecrimisil ve kira bedellerinin satış bedelinden mahsup edileceği belirtildiğinden; bu kapsamda kalan hak sahiplerinin daha önce yaptıkları başvurular Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla yapılmış kabul edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
6292 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibari ile Belediye ve Mücavir alan sınırları içerisinde kalan taşınmazların Kanunun 12 nci maddesi 3 ncü fıkrası gereğince hak sahiplerine satılmayacağı belirtilirken, Kanunun 14 ncü maddesi 4 fıkrasında 4070 sayılı Kanunun 5, 6 ve 7 nci maddelerine göre hak sahibi sayılanların 6292 sayılı Kanunun 12 nci maddesi kapsamında hak sahibi olduğu, Milli Emlak Genel Tebliğinin 13 ncü maddesi 10 ncu fıkrasında da taşınmazın varsa imar planında tarımsal kullanım dışındaki amaçlara ayrılmaması ve fiilen tarımsal amaçlı olarak kullanılıyor olması şartıyla satılacağı belirtilmiştir. 4070 sayılı Kanunun 11 nci maddesi (c) bendi gereğince Belediye sınırları içerisinde imar planı dışında kalan tarım arazilerinin satış işlemin yapılması, Kanun kapsamında hak sahipliğinin 6292 sayılı Kanun kapsamında da hak sahibi olması nedeniyle, eşitlik ilkesine aykırı, çelişkili ve kötü emsal oluşturabilecek nitelikteki ayrıcalıklı hak sahipliği pozisyonu oluşmaktadır. Örneğin, Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde imar planında tarımsal kullanım dışındaki amaçlara ayrılmayan bir taşınmaz üzerinde 4070 sayılı Kanun gereğince hak sahipliği var iken, bu taşınmaza sınır bitişik taşınmazı, 6292 sayılı Kanunda belirtilen süreler kapsamında kullanan vatandaşın taşınmazın Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde kalması nedeniyle hak sahipliği bulunmamaktadır.
6292 sayılı Kanunun 14 ncü maddesinin ve 4 ncü fıkrası ile 355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin 13 ncü maddesi 10 ncu fıkrasının bu kapsamda yeniden düzenlenmesinin doğacak hukuki ve sosyal sorunların önlenmesi adına faydalı olacağı düşünülmektedir.
355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin “Satışa konu edilebilecek ve satış kapsamı dışında tutulacak Hazineye ait tarım arazileri” başlıklı 14 ncü maddesi (d) bendi, “Tabii ve suni göllerin kıyı kenar çizgisine beş yüz metre mesafenin dışında bulunanlar” şeklindedir.
Ancak arazi üzerinde, tapu kütüğünde üzerinde koruma bandına ilişkin şerh bulunmayan, Devlet Su İşlerinin Genel Müdürlüğünün görev alanına girmeyen, doğal veya suni olarak tarımsal sulama ve hayvan sulama amacıyla yapılmış birçok göl ve göletin 6292 sayılı Kanunun 12 nci maddesi 3 ncü fıkrası ve 355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin 14 ncü maddesi (d) bendi kapsamında değerlendirilip değerlendirilmeyeceğine ilişkin, Maliye Bakanlığının (Milli Emlak Genel Müdürlüğü) 20/09/2013 tarih ve 3313-22906/36337 sayılı yazısında belirtilen “tapu kütüğünde üzerinde koruma bandına ilişkin şerh bulunmayan, Devlet Su İşlerinin Genel Müdürlüğünün görev alanında kalmayan, küçük çaplı olarak tarımsal sulama ve hayvan sulama göletlerinin bu kapsamda değerlendirilemeyeceğine ilişkin” görüşün Tebliğin aynı maddesi içerisinde düzenlenmesi oluşacak tereddüt ve yapılacak hatalı uygulamaların önüne geçecektir.
355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin “Kullanıcılara Satış” başlıklı 7 nci maddesinin 2 nci fıkrası,
“2886 sayılı Devlet İhale Kanununun 67 nci maddesine uygun olarak mirasçıların kira sözleşmesini devralmaları halinde mirasçılar da doğrudan satış hakkından yararlanabilir.” şeklinde,
355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin “Kullanıcılara Satış” başlıklı 8 nci maddesinin 1 nci fıkrası,
“Hazineye ait tarım arazileri, 31/12/2011 tarihi itibarıyla en az üç yıldan beri tarımsal amaçla kullanan ve kullanımlarının halen devam ettiği İdarece belirlenen kullanıcılarına doğrudan satılabilir. Ancak satış işleminde; kullanım süresinin üç yıldan az olması halinde varsa kiralamada geçen süre ile kullanımda geçen süreler birlikte değerlendirilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Ancak, kiracının ölümü halinde sözleşmenin devralınması halinde mirasçılar doğrudan satış hakkından yararlanabilirken, 4070 sayılı Kanunun 8 nci maddesi
kapsamında kullanıcının vefat etmesi durumunda Kanuni mirasçılar öncelikli alım hakkına sahip iken, 6292 sayılı Kanunun 12 nci maddesi kapsamında hak sahibi olamamaktadır. Alınan başvuruların incelenmesi sonucunda, kullanıcının vefat ettiği ve mirasçılarının talepte bulunduğu birçok başvurunun bulunduğu tespit edilmiş olup, Kanunun amacı , istenilen hedeflere ulaşabilmesi ve sosyo-ekonomik dengelerin korunması bakımından kullanıcının vefat etmesi nedeniyle kanuni mirasçılarının 4070 sayılı Kanunun 8 nci maddesinde belirtilen öncelikli alım hakkından yararlanması veya Kanun ve Tebliğe “Kanunun yürürlüğe girdiği tarih itibari ile taşınmazı kullanan veya kiracısı olan hak sahibinin bu tarihten sonra vefat etmesi halinde, Kanuni mirasçıları da doğrudan satış hakkından yararlanabilir” şeklinde bir düzenleme yapılması bu konuda yaşanacak sorunların çözümünde etkili olacağı düşünülmektedir.
6292 sayılı Kanunun 12 nci maddesi 6 ncı fıkrası,
“Bu madde kapsamında doğrudan hak sahiplerine satılacak Hazineye ait tarım arazilerinden tek parselde birden fazla hak sahibinin olması ve bu hak sahiplerine satılacak arazinin ifrazı hâlinde yüzölçümünün 5403 sayılı Kanunda belirtilen bölünemez büyüklüğün altına düşmesi hâlinde; bu araziler, 5403 sayılı Kanunda belirtilen bölünemez büyüklüğün altına düşmemek kaydıyla, diğer hak sahiplerinin yazılı olarak muvafakat vermesi durumunda talep eden hak sahiplerine satılabilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinin 15 nci maddesi 2 nci fıkrası ise,
“Hak sahiplerine satılacak Hazineye ait tarım arazilerinden tek parselde birden fazla hak sahibinin olması ve bu hak sahiplerine satılacak arazinin ifrazı hâlinde yüzölçümünün 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununda belirtilen bölünemez büyüklüğün altına düşmesi hâlinde; bu araziler, bölünemez büyüklüğün altına düşmemek kaydıyla, diğer hak sahiplerinin yazılı olarak muvafakat vermesi durumunda talep eden hak sahiplerine satılabilir. Yüzölçümü bölünemez büyüklüğün üzerinde ve birden fazla kullanıcısı olan taşınmazlarda, bölünemez büyüklüğün altına düşecek şekilde ifraz edilmemek şartıyla oranına bakılmaksızın paylı olarak satılabilir. Ancak, taşınmazın bir kısmının 14 üncü maddenin birinci fıkrası kapsamında kalmaması yani satılabilecek taşınmazlardan olmaması durumunda bu taşınmazlar, anılan fıkra kapsamında kalan taşınmazlarla paylı olarak satış işlemine konu edilemez. 5403 sayılı Kanunun 8 inci maddesinde; çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak
istekleri olan bitkilerin yetiştiği yerler ile seraların bulunduğu alanlarda, yörenin arazi özellikleri daha küçük parsellerin oluşmasını gerekli kıldığı takdirde, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabileceği yönünde hüküm bulunduğundan; bu nitelikteki taşınmazların ifrazlarının gerekmesi durumunda Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüklerinin görüşleri doğrultusunda işlem tesis edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Ancak 30/04/2014 tarihli 6537 sayılı Kanun 4 ncü maddesi ile değiştirilen 5403 sayılı Toprak ve Arazi Kanunun 8 inci maddesinin (3) ncü bendi,
“Asgari tarımsal arazi büyüklüğü; mutlak tarım arazileri, marjinal tarım arazileri ve özel ürün arazilerinde 2 hektar, dikili tarım arazilerinde 0,5 hektar, örtü altı tarımı yapılan arazilerde 0,3 hektardan küçük belirlenemez. Bakanlık asgari tarımsal arazi büyüklüklerini günün koşullarına göre artırabilir. Tarım arazileri Bakanlıkça belirlenen büyüklüklerin altında ifraz edilemez, hisselendirilemez, Hazine taşınmazlarının satış işlemleri hariç olmak üzere pay ve paydaş adedi artırılamaz. Ancak, tarım dışı kullanım izni verilen alanlar veya çay, fındık, zeytin gibi özel iklim ve toprak ihtiyaçları olan bitkilerin yetiştiği alanlarda arazi özellikleri nedeniyle belirlenen asgari tarımsal arazi büyüklüğünden daha küçük parsellerin oluşması gerekli olduğu takdirde, Bakanlığın uygun görüşü ile daha küçük parseller oluşturulabilir.” şeklinde yeniden düzenlenmiştir.
Bunun yanında Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Tapu Dairesi Başkanlığının 12/06/2014 tarih ve 34306 sayılı, “5403 sayılı Kanunun uygulamaları” konulu yazısında, Tarım arazisi niteliğindeki Hazine taşınmazları, 5403 sayılı Kanun ile belirlenen büyüklüklerin altında olsa bile hisselendirilerek, pay ve paydaş sayısı artırılmak suretiyle devri mümkün olduğu açıkça belirtilmiştir. (Ek1)
Bütün bu bilgiler ışığında 5403 sayılı Toprak ve Arazi Kanununda 6537 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik ve Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Tapu Dairesi Başkanlığının Kanun kapsamında tarım arazisi niteliğindeki Hazine taşınmazlarının hisselendirilerek, pay ve paydaş sayısı artırılmak suretiyle devri mümkün olduğunun açıklanması nedeniyle, 6292 sayılı Kanun ve 355 sıra sayılı Milli Emlak Genel Tebliğinde, 6537 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik nedeniyle gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
III. DEĞERLENDİRME VE SONUÇ
Hazineye ait taşınmazların ekonomiye olumlu etkileri ve önemi uzun dönemde ortaya çıkacağından, kısa dönemde yaşanan sorunların belirlenmesi ve bu sorunların çözümüne ilişkin önerilerin ortaya konması Kanunun uygulamasına ve gelişimine katkı sağlayabilecektir. Bu çalışmada da sorunun çözümüne katkı sağlayabilecek öneriler yaşanan sorunlarla bağlantılı olarak ortaya konmaya çalışmıştır.
Ek.1
T.C.
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Tapu Dairesi Başkanlığı
Sayı :23294678-010.07.02/34306 12/06/2014
Konu :5403 s. Kanun Uygulamaları
BÖLGE MÜDÜRLÜKLERİNE
İlgi : a) 03/10/1997 tarih ve 1997/12 sayılı Genelge.
b) 26/05/2014 tarih ve 23294678-010.07.02/28158 sayılı Duyuru.
c) 20/03/2007 tarih ve 2007/5 sayılı Genelge.
5) Tarım arazisi niteliğindeki Hazine taşınmazları, 5403 sayılı Kanun ile belirlenen
büyüklüklerin altında olsa bile hisselendirilerek, pay ve paydaş sayısı artırılmak suretiyle devri
mümkündür.
1.466 Görüntüleme
Defterdar cümle malımın nâzırı olup,
umûr-ı alem ona müfevvazdır.
Ânın izni olmadan bir akçe ne dahil ve
ne hâric-i hazine ola.
Kanunname-i Ali Osman